Hala soğuk ellerim...
Hala alabildiğine titrek...
Hala sancılı gecen kış, gelen bahar, biten aşk...
Hani bir uzatsan ellerini, hani bir dokunsan ta şurama nasıl yandığımı anlardın. Kaç gece sana uyanıp en tatlı yerinden uykuların, nasıl hıçkırıklara boguldugumu, nasıl kin kustuğumu gecen saatlere, sensizliğe, sevgisizliğe! Nasıl kin kustuğumu anlardin yoklugunla devsiren bedenime...
"Oysa ki sen, dudaklarımın yere doğru düşüşünü fark eden ilk adamdın..."
Hic sevişmedik biz seninle. Senle ben hic olamadık. Oturup saatlerce hic konuşamadık örnegin. Delice kahkahalar hic mı hic atamadık. "Bir İstiklal cogunluguyduk nitekim." Bir türlü boşalanlari dolduramadık. Kimi aradık bunca zaman? Kimi aradık da böylesi, bulamadık? Kime actık yüreğimizi biz birbirimizden habersiz? Kimlere yandık...
Çoğaldım Sevgili'm yokluğunda. Daha da çoğaldı sancılarım, acılarım, acı sandıklarım. Ne çok şey varmış meger kendimi avuttugum. Avuttugum bunca zaman ne çok şey varmış...
Bir de sen varmışsın içimde bir yerler de, üstünü örttüğüm...
Bugün anladım...
Aylar olmuş gitmeyeli İstiklal'e...
Aylar olmuş çekmeyeli icime dolaştığın yerleri. Ne çok ozlemisim meğer. Ne çok ozlemisim gözlerinin baktığı yerleri görmeyi. Adım attığın kaldırımlardan geçmeyi, sevmeyi sokak kedilerini, iki kadeh rakıdan sonra dünyayla sevismeyi...
Ne çok olmuş Sevgili'm meğer, ne çok olmuş ben seni özleyeli...
Bugün aylardan hala kara kış...
Bugün aylardan sensiz bir bahar...
Bugün aylardan hala soğuk ellerim...
Bugün aylardan sen Sevgili'm...
Kim bilir şimdi hangi kadehin dibini görüyor dudakların? Kim bilir kaç kadının izi var avuç içlerinde? Kim bilir kaç umut eskittin o hüzünlü gözlerinde?
Kim bilir...
Kim, bilir Sevgili'm...
Kim bilir...
















